18 Aralık 2010 Cumartesi

Ses Filmleri, Atölye Kapanışı ve Filmi: 'FIRTINALAR ESİYOR', Yılbaşı Partisi

Ses filmleri demiştik: sesin ön planda tutulduğu, hikayesinin ona göre tasarlandığı. Amaç film tasarımında sesin dikkate alınmasının filmi daha yukarı taşıyacağını tecrübe etmekti.

Kılıçlar çekildi ve hikayeler yazıldı, çekimler yapıldı ve kurgu odasında buluşuldu. Hazır kurgu odasına gelmişken çekilen filmlerin nasıl bilgisayara aktarıldığını ve görüntülerin nasıl kurgu programı aracılığı ile kesilip biçildiğini de tecrübe ettik. Freesound.org adresinden herkes kullanacağı sesi buldu ve indirdi. Sonrası çay, kahve, çikolata, sigara...

Ortaya çıkan 4 film ilginç ve güzel bir şekilde yönetmenlerin önceki çektikleri filmlere benzer kişilikte oldu. Yani mesela Sarter'ın film önceki filmi ile benzer bir tada sahipken, Raye'nin filmi ya da Ahmet Onur'un filmi önceki filmleri ile ortak duygular ve öğeler içeriyordu. Bu daha atölye filmleri aşamasında yönetmenlerin tarzlarının olduğu-oluştuğu anlamına geliyor. Onlar adına çok sevindim.

Diğer bir video ise geçenlerde gerçekleştirdiğimiz ada gezisi esnasında çekilen 'Fırtınalar Esiyor' adlı doğaçlama sayılabilecek filmin taze bitmiş hali. Habercilikte 'Yılın Haberciliği' ödülüne aday olan bu filme kısaca atölyenin kapanış filmi de diyebiliriz. Anlaşılacağı üzere bu filmi çekerken çok eğlendik. Adalarda tur atıp sıcacık kıraathanede çaylar içmek müthişti. Ben 6-7 senedir İstanbul'da olmama rağmen kışın adaya hiç gitmemiştim- gitmeyi düşünmüyordum da ama atölye vesilesi ile o yalnız, ıssız ve muhteşem sokakları dolaşma şansım oldu. Buz gibi havada çıkıp gelen arkadaşlara, keyifli geçen pazar günü(ki pazarlar boktandır) için tekrardan teşekkür ediyorum.

Evet, atölye bu dönem sona erdi, gelecek dönem başka bir başlık adı altında yeni kişilerle bir atölye daha gerçekleştireceğim. Ayrıca yine gelecek dönem bu dönemki katılanların bir bölümü ile daha üst seviye çalışmalara film ekibi kurarak devam edeceğiz. Devamını son toplantımız olacak olan bu çarşamba(22 aralık) 17de konuşuruz.

Bu dönemin yorgunluğunu atmak ve kritiğini yapmak için, Mithat Alam Film Merkezi Öğrenci Sinema Atölye Topluluğu olarak merkezin yılbaşı partisine davetliyiz. İçkiler şirketten.

Buyrun filmlere:

Ses Filmleri



Fırtınalar Esiyor

11 Aralık 2010 Cumartesi

KURGU ATÖLYESİ

Sabah Ekin Kafe'de kahvaltıyla başlanılan karlı, yağmurlu, soğuk, fırtınaların estiği bir gün.
Ada gezisinde çekilen film,nam-ı diğer "Fırtınalar Esiyor" ve ses filmlerinin kurgusunu yapmaya çalıştığımız bir gün.
An itibariyle iki adet ses filmini ve "Fırtınalar Esiyor" filminin yarısını tamamlamış bulunmaktayız. Ama tabi ki bugünlük işimiz bitmedi. Sadece yemek molası verdik, hepsi bu.
Ses filmi çekip, bugün gelmeyen, geçerli bir mazereti de olmayan arkadaşlara çok kırıldık, bilgilerine.

Herkese iyi hafta sonları. Esen kalın.

3 Aralık 2010 Cuma

ÖDÜL TÖRENİ-PARTİ , BAKIŞ FİLMLERİ ve ADA GEZİSİ

Yoğun diyebileceğimiz bir haftaydı. İlk hikayem ilk filmim filmlerinin ödül töreni ve kutlamasında buluşacaktık cuma, kasımın 26sında. Tabii Tufan, ben, Eda, Burcu ve Burag icin de tatlı bir koşuşturmaca başlamıştı birkac gun evvelden. Filmleri izleyip belirlediğimiz kategorilerde en iyileri seçecektik. Cuma günü ise organizasyon için koşmaya başladık. İlk soru 'Nereden oyuncak bulacağız?' oldu ve kendimizi tahtakalede ekmek kadayıfı yerken bulduk, ıslanmamak için muşambanın altında sıkışmaya çalışırken. Satıcının bozulmasın diye dondurduğu kaymak dişlerimizi kırıp geçirirken oyuncak pazarında işimizi halletmiştik bile. Tufan ve ben kırmızı şeytan ile yağmur çiselerken trafiğe karıştık: istikamet merkez...

Merkeze geldiğimizde yapılacak çok iş vardı: Filmler dvdye basılacak, belirlenen kategorileri birincileri temize çekilecek, hediyeler üzerine yazılar yazılacak, paketlemeler yapılacak, üst katta düzenleme yapılacak vs vs. Ve beklenen oldu:dvdlerde sorun çıktı; üstelik yönetmenlerimiz ve oyuncuları gelmişti. 1 saat kadar bir gecikme ile (kaynaşmaya da vesile oldu) sinema salonundaki törene geçilmiş oldu. Videosunu sonra yapacağım ödül töreni ve parti benim için çok eğlenceli geçti. En çok oyuncak ayıcığı ve köpüşcüğü toplayan film BiPolar oldu. Diğer ödüller ve ayrıntılar sanırım videoda olur. Tören ve parti sonrasında katılanların bir bölümü, dönemin 2. uykusuz geceler film izleme partisine devam ederek sabaha kadar film izledi.

Biraz dinlenmece ve sonrasında 'kurgu odasında sabahlamaca'. Çarşamba sabahı montajını bitirdiğim Bakış Filmlerini aynı gün(1 aralık) atölyede gösterdik. Her film sonunda pause yapıp filmleri görüntü ve diğer alanlar üzerine eleştirdik. Biliyorsunuz bakış filmleri yönetmenlerin bilmedikleri bir senaryoyu okuyup, kısa süre içerisinde kadrajlara karar verip, baskı altında öne çıkacak içgüdüleri ile hikayeyi filme çevirmeleri ile alakalıydı. Filmlerin çoğu birazdan göreceğiniz gibi birbirlerine çok benziyor: Hikayeyi izleyiciye anlatma ve/veya anlaşılma kaygısı. Yine göreceğiniz gibi bazı filmler çok yaratıcı şeyler deniyor. Ben bu uygulamayı cok sevdim, çünkü yönetmenler aynı hikayeyi aynı mekanda farklı çektiler ve istemeden de olsa bazı filmler mesela çorbanın hikayesi oldu, bazıları sarışın kadının, bazıları garsonun bazıları da duygu üzerine yoğunlaştı. Bir film tasarlarken başladığınız kadraj, seçtiğiniz kadraj ve bitirdiğiniz kadraj filmi nasıl da farklı şeylere sürükleyebiliyor görmüş olduk. Buyrun bir de rahat rahat izleyin.

Bu pazar (5aralık) gelebilenlerle adalara gidiyoruz, Kabataş'tan sabah 10.30 vapuru ile, yağmurlu soğuk bir günde. Hem gezicez hem de becerebilirsek bir film yapıcaz. Hiç kuşkusuz bu gezinin videolarını ve notlarını yakında burada paylaşırız.

Gelecek pazartesi ve salı (6-7 aralık) ses filmlerini çekmeye devam ediyoruz. Çarşamba atölyede yeni konu başlığı üzerine buluşuyoruz. Görüşmek üzere.
Ali Ç.

BAKIŞ FİLMLERİ

Bekleme Odası



Restoran

21 Kasım 2010 Pazar

İLK HİKAYEM YORUMLARINIZ


Tatilde oturdum filmlerinizi söz verdiğim gibi tek tek inceledim. Birkaç arkadaşım ile de filmlerinizi inceliyoruz. Filmleri aşağıdaki kategorilerde değerlendirip festival havasında bir parti yapıp kendimizce ödüller verip kutlama yapmayı planlıyoruz. Bu cuma uykusuz gecelerden önce yapacağımız etkinliğe bir yönetmen olarak mutlaka ekibinizi de alıp gelin. Biraz motivasyon ve eğlence hepimizin hakkı.
Çarşamba çektiğiniz bakış filmlerini izleyeceğiz, cuma da mafmde yönetmenlere ve ekiplerine açık kokteylimizde buluşuyoruz.
Filmleriniz için düşüncelerim ve ödül töreni yapacağımız kategoriler aşağıdaki gibidir.
EN İYİ SENARYO, EN İYİ YÖNETİM, EN İYİ OYUNCULAR, EN İYİ KURGU, EN İYİ GÖRÜNTÜ, EN İYİ MÜZİK KULLANIMI, EN İYİ MEKAN, EN İYİ ÖN HAZIRLIK, FAVORİ 3 FİLM, KATILIMCI YÖNETMENLERİN SEÇİMİ, İLK HİKAYEM KONSEPTİNİN EN İYİ 3 FİLMİ
PARÇALI BULUTLU / BARAN TEKAY
Baştan sona derli toplu olan filmin en önemli artıları alt metninin özgün anlatımla izleyiciye aktarılabilmesi ve yönetmenin çok oyunculu bir filmden eli yüzü temiz çıkabilmesi. Filmin esas finalinin en sonda verilmesi; bu sebeple esas kız ve esas oğlanın filmin finali gibi algılanması galiba filmin en önemli eksisi. Bu kadar bol planlı ve çekimi karmaşıkolan filmin bir buçuk saat gibi kısa bir sürede çekilmesi ise ayrı bir risk fakat başarı.
KÖPÜŞÇÜK / MERVE BAŞAK BULUT
Özgün ve eğlenceli hikayesini iyi oyunculukla anlatabilen başarılı bir ilk hikayem filmi. Filmin en önemli eksiklikleri teknik konularla alakalı. Kamera seçimi yanlış (esas kameranın arıza yapması üzerine) ve çekim senaryosu prova edilmemiş. Aksilikler ve tekrar çekimlere rağmen yönetmenin sabrı ve yeni durumlara uyum sağlamadaki başarısı filmin iyi bir film olmasını sağladı.
BOĞAZİÇİ KEDİLERİ / BÜŞRA BİSTURİ
Yönetmenin ayrıntılı bir çekim planı yapmış olması çok büyük bir artı. Filmin baştan sona kafada bitmiş olması, hatta müzik seçiminin önceden ve doğru yapılmış olması filmin diğer önemli artıları. Film kurmaca değil, video art değil, belgesel de değil. Hikayesel anlamda bir kesit veren filmin galiba en büyük eksiği izlendikten sonra ‘peki sonra?’ sorusunu yatıtlayamaması. Aslında bu da bir tarz olabilir?
KAYIT / ÇAĞLAR KÖSEOĞLU
Filmin alışılmadık yöntemi ve hikayenin kendini saklayarak sunması bence sonuna kadar izlememizin ana sebepleri. ‘Hepimizin iyi bildiği olaya bir de birinci kişinin cevapları ile bakalım’ düşüncesi ve ‘naif kaçan sorular’ sayesinde film ile garip bir duygusal bağlantı kurulabiliniyor. Kısalığı, farklılığı ve tatlı kapalılıkta-belirsizlikte olması filmi ilk hikayem için uygun hale getirirken yönetmenin sette kendisini ifade ederken zorlanması aklımda kalan tek olumsuzluktu.
BULUŞMA / CAN ÖNALAN
Filmin yer yer açıklayıcı ve abartılı dili, mizah anlayışı ile örtüşse de bazı noktalarda izleyiciyi zorlayabiliyor. Komplekssiz ve başarılı sayılabilecek hikayesi ve oyunculuğu filmi yukarı taşıyor. Hikayesindeki mizah ise sonda doruk noktaya ulaşıp filmi kurtarıyor. Ben ‘canavar gördüm’ lafına bittim. Film biraz daha kısa, son sahne biraz daha uzun olabilirdi. Yönetmen kafasında oluşturduğu güçlü görselleri almak için çok ısrarlıydı. Bu olumlu detayın yanında mekan keşfi ve kediler önceden halledilmiş olsaydı daha yüksek verimli çekimler gerçekleşebilirdi.
İKİLEM / DEFNE MUDUN
Defne’nin hikayesi çok başarılı. Hikayenin ilk halini son izlediğimiz haline indirgeyişi ise çok daha fazla başarılı-bunu tabii siz bilemiyorsunuz. Yönetmenin görsel üzerine çok düşünmemiş olması bir olumsuzluktu. Yönetmen oyuncu ilişkisi ise çok başarılıydı. Artılar olan hikaye, oyunculuk sayesinde; görsel düşünme eksikliğine rağmen ikilem ilk hikayem filmleri içinde en sevdiklerimden.
SOFORA / ECEM BAYSAL
Duygulardan çok tespitlerin ön planda olduğu bir hikayesi olan filmin bence en önemli artısı mizahı ve ikinci çiçek tabelasından sonra kullanılan anlatım tarzı. Oyuncuya yapılan zoom ile gariplik ipucunu alan izleyici kamera hareketinin akabinde gelen kesme ile film ekibini görüyor ve sıkı diyalogara şahit oluyor. Oyunculuk, müzik kullanımı ile film çıtasını biraz daha yükseltmiş. Ayrıca yönetmen görüntü seçimi konusunda hazırlıklı gelmiş. Ecem senaryoya sadık kalmak için filmi izlediğimiz hali ile bırakmış olabilir belki ama ben olsaydım filmin ortası dışındaki kısımlarını atardım.
29 / İPEK SEYALIOĞLU
Bir mektup üzerinden anlatım yapan filmin kadraja nesneler ya da insanlar girince kesilmesi ve içeriğin paralel çekingenlikte derinleşmesi bence çok hoş bir fikir. Şans eseri denk gelen yağmur, şemsiyeler, mekan ve doğaçlama performans film ile kurduğum bağlantıyı bir kat daha güçlendiriyor. Uzunluk konusunda yönetmenin baskın bir tavır sergilememiş olması, kurgucuya bu kararı bırakması tartışılabilir. Filmin toplamdaki atmosferinin güzelliği dışında olumsuzlukları yönetmenin görsel hazırlık yapmamış olması ve kendisinin de eleştirdiği gibi kendi yaptığı okumadaki tonlama sorunları olabilir. Ben 29’u sevdim.
KARŞILAŞMA / RAYE AŞKIN
Herkesin iyi film olduğunu düşündüğü karşılaşma için öncelikle şunu söylemeliyim: Ben montajlamasaydım daha iyi olabilirdi! Bu itirafın ardından yönetmenin istediğini almak konusunda çok ısrarcı olduğunu ve ikna edilmesinin zor olduğunu söyleyebilirim. Bu olumlu bir şey. Hikayesi güçlü bir film karşılaşma fakat filme dönüşme sürecinde çok fazla pratik ve zaman olmadığı için esas sahnesini kurguda eklemek mümkün olmadı. Nihayetinde toplam sorumluluk yönetmende olduğu için bu O’nun hanesine bir eksi puan olarak yazılıyor. Oyuncunun yani yönetmenin kamera önü performansı iyi ve ekrana doğal yakışma konusunda da çok şanslı. Sonuçta herkese katılıyorum film iyi fakat daha iyi olabilirdi.
SOKAK / SUAT GÜNDOĞDU
Hikayesel anlamda daha büyük tatmin bekleyenleri doyurmayacak bir film sokak fakat ben ilk hikayem ilk filmim konseptine en çok yakışan filmlerden biri olarak görüyorum sokağı, ve gerçek, ve geleceği parlak... Mekanı ve atmosferi iyi düzeyde olan filmde plan sekans çekim tekniği hiç sırıtmadı, hatta filme iyi gitti.Yönetmen mekan ile kuvvetli bir bağ kurmuştu, ve kısa da olsa oyuncu olarak performansı iyiydi. Filmin en kötü tarafı bitişindeki jenerik müziği ve jenerik yazılarının sitili. Sanki az önceki filmin etkisinden hemen kurtulmamız için tasarlanmış gibiydiler. Sokak en sevdiğim filmlerden.
LEKE / TUĞBA ÇELİK
Yönetmenin kafasındaki güçlü imgeler ve bir türlü dile dökemediği (zaten imge bunun için var kahretsin ama bir kameraman olarak neyi nasıl neden çekmek istediğini bilmem gerekiyor!)anlatım ancak aynı dili konuşabileceği bir ekip ile hiç dağılmadan izleyiciye aktarılabilirdi, ve de öyle oldu ama bu ekibi her zaman denk getirmesi önemli bir zorluk olacaktır. Yönetmen hikayeyi filme aktarırken kendini ekibine daha basit anlatabilmenin bir yolunu bulmalı. Hikaye her ne kadar kapalı da olsa izleyici film ile kurgu, görüntü, oyun, mekan başarılı olduğu için kuvvetli bir bağ kurabiliyor. Atölyenin bu filmi en iyi film seçmesi de bu sebepten olsa gerek. Yönetmenimizin tutkuları yüksek.
MASKE / AÇELYA EREN
Her aşamasında bulunmama rağmen filmi sorsanız laf dolandırmaktan başka bir şey yapamam herhalde. Evet filmin bir ritmi var, görseli var, müziği var, mekanı iyi, oyun fena değil ama hikaye aramak nafile. Açelya’nın hikayesindeki karanlığı filme yansıtma isteği vardı, film bunu karşılıyor mu emin olamadım. Bir yönetmen olarak uzun uzun düşündü, çok zor beğendi, istediği şeyden emindi fakat paylaşmadı. Belki de ön çalışma yapacak zamanı olmaması sıkıntıya yol açtı. Bir video art penceresinden bakarsak film gayet başarılı zira bu bir kurmaca film değil. Yanılıyor olabilirim...
BİPOLAR / AHMET ONUR YILDIZ
Bu kadar çok plan, bu kadar çok kesme ve bu kadar çok ışık isteyen, ön hazırlık isteyen bir film nasıl oldu da ele yüze bulaşmadan 2 saat içinde temiz bir şekilde çekilebildi? Yönetmen sayesinde tabii ki. Yönetmenin kafasında filmi net bir şekilde bitirmiş olması, planları düşünmüş olması, ekibi ile iletişimdeki başarısı ve sabrı sayesinde kötü bir filme dönüşme olasılığı çok yüksek olan bu film sıkı bir filme dönüştü. İlk hikayem filmleri konseptine pek uygun olmayan bu daha uzun daha kompleks filmin galibe en önemli eksiği filmin sonunda başka bir dilde söylenen kritik cümlenin yönetmen isteği ile türkçe altyazı yapılmamış olmasıydı. Tüm ekibe tebrikler.
FAL / CANSU ÖZKAN
Öncelikle şunu söylemeliyim: Fal tüm filmler içinde çekilmesi hikayesi itibariyle en zor filmdi. Üstüne bir de soğuk hava, ışığın kaybolması, kameranın şarjı bitmesi ve kasedin bitmesi problemleri eklenmesiyle herhalde film en ucuz şekilde kurtuldu diyebiliriz.Bol planlı, bol kostümlü, bol aksesuarlı filmin gerçek mekan değil de okulda çekilmek zorunda olması zaten film için inandırıcılık konusunda cok büyük dezavantaj oldu. Neyse ki yönetmenin zaman geçişi için bir parlak fikri vardı ve oyuncusu ile diyaloğu iyiydi. Tüm dezavantajlar bu kalabalık sayılabilecek oyunculu filmde yönetmeni acele etmeye zorlamasıyla hataya ve sete hakim olamamaya itti. Fakat yine de film hikayesinin gücü sayesinde ayakta kaldı. Yönetmenin başka bir film projesinde, daha rahat bir ortamda, daha kontrollü bir sette, daha uzun bir hikayeyi (özellikle bu hikaye tadında) rahatlıkla çıkarabileceğini düşünüyorum.
BACK IN BLACK / DUYGU ÖZBAĞCI
Senaryosu ilk hikayem filmlerine son derece uygun olan filmin yönetmeni çok iyi performans gösterdi. Film galiba süresinde biten tek film. Özellikle yönetmenin yeniliğe açık olmasından ve planlarından çok etkilendim. Oyuncusunun da iyi performans göstermesi ile film serinin en başarılı filmi sayılabilir. Senaryo, yönetim gayet net. Aklıma bir eksiklik gelmedi ilk uygulama sınırları içinde. Sigaranın çıktığı çikolata kabından daha önce çıkarılmış olan çikolataların hepsini tek başıma yediğimi de buradan yönetmene itiraf etmek isterim. Galiba filmin tek ayıbı bu.
YOK ARTIK / ERDİ EROĞLU
Filmin başındaki uyarı yazısını hiç anlayamadım. Filmin fikri çok hoşuma gitti fakat filmde bu espri ne kadar yansıtılabildi emin değilim. Yönetmen oradan geçen insanları filme biraz daha dahil ederek değişik bir gerçeklik peşinde koşabilirdi gibime geliyor.Hatta sonra kağıtta ne yazdığını hiç görmeyebilirdik. İnsanların toplaşmaları ve akabinde dağılıp geçip gitmeleri güzel olabilirdi? Yönetmenin mekan seçimi gayet başarılı. Hikayenin ilk hikayem konseptine uygunlu da öyle. Filmin aktarımı- yöntemi üzerine biraz daha çalışılabilinirdi sanırım.
VEDA / EVREN ERDEM
Filmin sadeliğini, kısalığını ve naif tarafını çok beğendim. Mekan seçimi filmin galiba tek kötü tarafıydı. İlk hikayem serisinin en iyi filmlerinden bence. Yönetmen gergin görüntüsü ile ekibini biraz gerebiliyor fakat böyle olmadığını ekibi ile biraz daha kaynaştıktan sonra çekime geçerek hissettirebilir. Minimal ve başarılı bir film.
HEVES / EZGİ SANCAR
Hikayesindeki kalbi kırık taraf ilk hikayem filmleri için çok uygundu. Bir yönetmen olarak o noktanın daha da fazla üzerinde durmanın bir yolunu bulabilseydi bence çok sıkı bir film olabilirdi heves. Esas kız ve esas oğlanlı aşk filmlerinin bir değil birkaç adım önüne geçmek biraz daha iyi yapılmış ön çalışma ile mümkün olabilirdi. Filmin görselinin daha detaylı hayal edilmesi, mekanın denenmesi, hikayenin daha çok irdelenmesi bu ön çalışmalardan bazıları. Başarılı bir film diyebileceğim heves duygusal anlamda bizi yakaladığı yerde biraz daha bırakmamalıydı yakamızı.
İZ / GİZEM KÖKSAL
Gizemin senaryosu ilk hikayem konseptine çok büyük gelen, başlı başına bir kısa film senaryosuydu. Diyalog olmaması ve filmin parlak fikri filmi hemen ön plana çıkarıyordu. Yönetmenin filmin son hali üzerinde daha çok tahmin yürütmesi gerekirdi çünkü mesela film gerek olmayan bazı tekrar gibi duran sahneler yüzünden albenisini çok kaybetti. Filmdeki müzik kullanımını da bu bağlamda kötü buldum. Bu diyalogsuz filmin tertemiz sesleri olmalıydı. İlk hikayem filmlerinin çizgisinde bir film olmadığı için yönetmenin kurguda da bulunması şarttı. Daha sonra tekrardan çekilesi bir film olan iz, yönetmenin en az kalemi kadar yönetmenliğinin de kuvvetli olması görektiğini gösterdi bana.
KİMLİK / GÜLCE S. ÖZDEMİR
Kimlik harika bir ultra kısa film. Zaman ve mekan problemlerini başarılı bir şekilde avantaja dönüştüren filmin en büyük artılarından biri az plandan oluşması. Oyuncuların performansları gayet yerinde. Hikayenin ufak tefek mantık hataları dışında bir eksiği yok. Günlük hayattan ve minik. Tam ilk hikayem konseptine göre. Yönetmen kafasındaki planlar için çok ısrarcı, hatta bunun için kavga bile edebilir. İki plandan oluşan filmin son planı çok başarılı. Filmin en büyük eksikliği teknik konular ile alakalı ama onlar da hiç hissedilmiyor. Tebrikler.
KARMAŞA / MERVE KIZIL
Çok tatlı bir film karmaşa. Hikayesindeki mantık ve espiri çok güzel. Film yere yıkılma ve avuç açma sahnesinden önce bitseydi daha etkili olurdu bence. Bilindik bir müzik kullanımı genelde filmler için irrite edici olsa da bu film için filmin ana öğelerinden biri ve hiç dert oluşturmamış. Oyuncunun performansı yüksek, özellikle sona doğru yürürken durduğu an çok sıkı olmuş. Yönetmenin aklındkai görseli imkanlara ve önerilere adapte edebilme becerisi çok yüksek. Film toplamda gayet başarılı, benim favori filmlerimden. Figüran yönetimi gibi bazı küçük şeyler filmdeki sanat yönetimi kadar önceden çalışılsaymış daha ferah bir film olabilirmiş.
DİPİNDARK / BAKİ ÇOBAN
Tersköşe! Dipindark başarılı ilk hikayem filmlerinden. Hikayesi harika: küçücük ve dokunaklı. Müzik kullanmasa daha da etkili olabilecek bir film. Yönetmen filmini yer yer ekibin insiyatifine bırakarak büyük risk aldı ama neyse ki biz fazla saçmalamadık ve film berbat olmadı. Yönetmenin planları belirlemede, oyuncuyu yönetmede daha aktif olması gerekirdi. En azından arada sıradan çok kameraya bakabilirdi! Tüm bunlara rağmen işler yolunda gitti ve Baki’nin filmi sıkı hikayesi sayesinde iyi bir ilk hikayem filmi oldu. Tersköşe!

6 Kasım 2010 Cumartesi

cumartesi sabahı ve müzik çalarken sandalye çevresinde dolaşmak

Ali Çağlar yazarlara para vereceğini açıkladıktan sonra durmam mümkün değildi. :) Sabah gözümü açıp uzanıp elimi attığım ilk dergide okuduğum ilk cümle o kadar hoşuma gitti ki sizinle paylaşmak istedim. Edward Sorel bir çizgi roman dergisine verdiği söyleşide şöyle diyor: "When you are living in a society that is essentially a game of musical chairs, it seems to me to be particularly cruel to accuse the person left without a chair of not wanting to sit down". Türkçe'ye şöyle çevirebiliriz herhalde: "Herkesin temelde sandalye kapmaca oynadığı bir toplumda yaşıyorsanız, sandalyesiz kalan kişiyi oturmak istememekle suçlamak bana özellikle acımasız geliyor." Bir süre sessizliği dinledim, bu sabahın merakı yerini görüntülere terk etti. Geçmişten gelen görüntüler, sandalye çevresinde müzik eşliğinde dolaşırken bütün konsantrasyonumu o sessizlik anına toplayışım; müzik çalıyor ama asıl mesele onu dinlemek değil de, bitişini beklemekti o oyunda. Bu yüzden sanırım yazmaya karar verdim bloga. Sessizliği özlediğimden, sessizliği yazmak istediğimden çünkü içim koşuyordu, ben bile yetişemiyordum içime ve tuhaf bir panik yaşıyordum, bir oyuna nasıl dahil olacağımı bilemediğimde acemice çırpındığım anları hatırlıyorum, halbuki şimdi şimdi durmak, dinlemek, o duyguya izin vermek, teslim olmak ve orada ne olacaksa kabul edip yok olma pahasına biraz sakinleşmeyi deneyebiliyorum azıcık. Çünkü sessizliğin de türleri var ve tuhaf bir şey ama tıpkı müzikteki notalar gibi sessizliğin tonları ve ağırlıkları var. Örneğin, ufacık bir anı yakalamak için günlerce sesiniz çıkmıyor, sessizce bekliyorsunuz, sabırla izliyorsunuz ya da bir insanın yokluğunda sessizlik omuzlarınıza bastırıyor, sesini duymak istiyorsunuz olmuyor. Bazen bile bile engellenen durumlarda, örneğin birinin hapisten dışarı çıkışını günlerce, hatta aylarca sakatlanmış bir sessizlikle bekliyorsunuz. Gündelik hayatta küçük hesaplarla yaşayan insanlar ise kurnaz sessizliklere bürünebiliyor, önce kendini ele vermen gerekiyor ki konuşsunlar, önce seni bir tanısınlar. Ya da iki kişi güvenle sessiz kalabiliyor günlerce, birbirlerine teslim edebiliyorlar kendilerini. İlla ki bir sandalyeye oturmak gerekmiyor gerçekten, illa ki bağıra çağıra dövünmek gerekmiyor; sessizliklerin koca bir balonda toplanıp bir gün patlaması iyi değil sanki. Müzik devam ettiği sürece araya birkaç ses atmak fena olmayabilir, sandalyeye oturmak ise ne mutlu ki şart değil!!! İyi haftasonları!
İpek

2 Kasım 2010 Salı

Anket Sonuçları

Geçtiğimiz atölyede (27 ekim) ufak bir anket yaptırmıştım. Ekibimizin kurnazlığını ortaya çıkaran sonuçları ve yorumlarımı sizle paylaşmak istiyorum.
İlk uygulama olarak senaryo denemelerini film yaptığımız için ekibimizin %80'i iyi bir film için senaryonun iyi olması konusunda hemfikir. İyi bir senaryonun yanında iyi oyuncular ile gole gidileceğine ekibimizin %65'i inanıyor. Son vuruşu ise ekibimiz kamera ile yapmayı planlıyor. Görüntü atölyesi yaptığımız için, kamerayı (galiba görüntü kastediliyor) ekibimizin %50si 3. sıraya taşımış kokuları geliyor burnuma.
Garibime giden ise mansiyon ödülünü kurgunun almış olması. Filmlerinizin kurgusundan %40ınızın memnun olmadığını seziyorum :)
Gelelim en şaşırtıcı olan sonuca: Ekibimizin sadece %20'si iyi bir film için iyi bir yönetmen gerektiğini düşünüyor. Yani 5 kişiden 4 ü senaryo+ oyuncu+ kamera buluşmasından spontane bir reaksiyon ile iyi bir film çıkacağına inanıyor! :)
Olur tabii, insanlık hali... Ama en ağırıma giden sonuç ise şu: Ekipten sadece 1 kişi iyi bir filmin iyi bir sese ihtiyacı olduğunu düşünüyor. Bu arkadaşımızın ellerinden öpüyorum.
Bu anketi arada bir tekrarlayıp değişimleri merakla takip ediyor olucam.
ali c.

30 Ekim 2010 Cumartesi

ilk hikayem ilk filmim kamera arkaları

Son filmim Fehmi'nin uluslararası istanbul kısa film festivaline seçilmesinin de verdiği keyifle ilk hikayem ilk filmim filmleri kamera arkası videosunu bitirip yükledim. İyi seyirler...
ali c.